Ağrının kültürel boyutu 2:Yaşayan ağrı
1930’ların ünlü bilim adamlarından Rene Leriche 1937’de ağrıyı “yaşayan ağrı” olarak nitelendirmişti.
Çünkü ağrı örneğin hipertansiyon-tansiyon yükselmesi- gibi bir tıp bulgusu değil, tüm yaşamı etkileyen
bir hastalıktır. Bu nedenle ağrının sadece sinirlerle iletilen, beyinde bir duygu olarak algılanan bir olgu
olarak tanımlanması doğru değildir. Ağrının tanımında yer alan geçmişteki tüm deneyimlerle ilgili olma
özelliği ağrının bir çok toplumsal ve kültürel özellikleri de kapsadığı anlamına gelmektedir. Çünkü insan
kültürel yapısı çevresinde olayları algılar. Yaş, cinsiyet, din, aldığı eğitim, büyüdüğü çevre gibi özelliklerle
olaylara yanıt verir. Ağrıyı diğer tıp bulgularından ayıran da budur. Tansiyon yükselmesi, şeker
yükselmesi, kolesterol yükselmesi herkeste benzer biçimde seyreder. Ağrının yükselmesi ise kültürel ve
bir çok özelliğe bağlıdır.
19. Yüzyılın ünlü Fransız ozanlarından Alfred de Musset ağrıyı şu biçimde tanımlıyor: “İnsan çıraksa ağrı
onun ustasıdır” Bu noktada ozanın söylemek istediği ağrı değil acıdır. Tıp ağrı ve acı arasındaki farkı yeni
yeni tanımlıyor. Acı; ağrı, korku, tedirginlik, stres, sevilen bir yakının yitirilmesi gibi durumlarda ortaya
çıkan olumsuz bir yanıttır. Acı insanın benliğinin bir biçimde tehdit altında kalmasıdır. Bu benlik tıbbi bir
benlik olabileceği gibi çevresindeki ilişkileri de kapsayan, yukarıda sözü edilen tüm olaylar olabilir. Ağrı
da insan vücudundaki bir tehdit olduğu için acıdır. Ama her acı ağrı değildir.