Çağlar Boyu Ağrı ;Ağrının tarihçesi 8
Türk tıp tarihinde ağrı
Ağrı Türkçe bir kelimedir. Divan ü Lügat-it Türk adlı ilk sözlüğümüzde (XI. yüzyıl) ağrımak ve ağrığ
kelimeleri vardır. Günümüz Azeri Türkçe’sinde ağrı için ağrığ karşılığı da kullanılarak, Divan ü Lügat-it
Türk'ün ağrığ sözü yaşatılmaktadır.
Sancı: Sançmak Türkçe bir fiildir. Batırmak, sivri bir cismi sokmak demektir. Arı ısırmaz, iğnesiyle
"sancar". Bayrak kelimesine yakın olarak kullandığımız sancak kelimesi de bu fiilden gelir. Sancak toprağa
veya bir zemine, saplanarak dikildiğinden bu ad verilmiştir. Saplanıcı ağrılara bu "batma" benzetmesiyle
sancı denmiştir. Diş acısı değil, diş ağrısı deriz. Ağrıların sınıflamasını yaparken de delici, saplanıcı,
sıkıştırıcı, yıldırım gibi çakıcı şeklinde benzetme kaynaklı sıfatlar kullanılır.
Ortaçağ tıp biliminin uluslararası ve büyük bir siması olan İbn-i Sina, ağrıyı "bedene zararlı olanı
hissetmektir" şeklinde tanımlar. Yabancı etkiler, organizmaya ani gelirse, İbn-i Sina'ya göre, daha çok
ağrıya ve ateş reaksiyonuna sebep olur. Müzminleşmiş yabancı etkiler ise daha hafif hissedilir
Anadolu Türklerinden önce Asya’daki Türk medeniyetlerinden olan Uygurlar’dan kalan belgelerde bir
takım bitkisel ve hayvansal ilaçların ağrı kontrolünde kullanıldığı görülmektedir. Uygurlu hekimler laik bir
tıp anlayışına sahiptir. İlaç tedavisini büyü ve telkinden ayrı tutmuşlar, iki farklı tıp anlayışını birbirine
karıştırmamışlardı. O dönemle ilgili belgelerde kulak ağrısı, mastit, diş ağrısı, karın ağrısı baş ağrısına karşı
çeşitli bitkilerin kullanıldığı görülmektedir.
İlaç hazırlarken kullandıkları alet ve malzeme de çok çeşitlidir. İlaçların ölçülerek verilmesine de dikkat
ederek, birimleri geliştirmişlerdir.
Uygur medeniyeti milattan sonra 4.-5. yüzyılda eser vermeye başlamış, 8. ve 9. yüzyılda bağımsız devlet
kurmuş, 9. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar etkili olmuştur.
Selçuklu hekimliği kendi devrinin İslam hekimliği bilgilerine ve yöntemlerine dayanır. Horasan’da ve
Maveraünnehir’de zengin tıp kütüphaneleri geliştirilmiştir. Ebu Bekir Razi, İbn-i Sina, Biruni, Galenos,
süryani hekimlerin eserlerinden yararlanmışlardır. Selçuklular, ağrı giderilmesinde ve özellikle anestezi
için delice otu kullanmışlardır.
Seçuklu döneminde ise İbn-i Sina ve Biruni Galenos’tan yararlanmışlardır.
Selçuklular devri hekimleri
Şemsüddin İbn-i Hibl-il Musuli, Cerrahi Fasi (Yasil), Samoil İbn-i Yahya El Magribi, Abdüllatif Bağdadi, tıbbi
kitaplar yazan hekimlerdir.
14. yüzyıl sonları ve 15. yüzyıl başında eser veren Türk hekimi Konyalı Hacı Paşa, Müntahab-ı Şifa (Tedavi
Antolojisi) kitabında aşağıdaki ağrı türlerinden söz eder:
1. Baş ağrısı
2. Göz ağrısı
3. Kulak ağrısı
4. Diş ağrısı
5. Yüz ağrısı
6. Ağız-boğaz ağrısı
7. Göğüs ağrısı
8. Ciğer ağrısı
9. Yürek ağrısı
10. Safra ve dalak ağrısı
11. Bağırsak ve dalak ağrısı
12. Basur ve nasır ağrısı
13. Testis ağrısı
14. Böğür ağrısı
15. Bel ağrısı
16. Diş ağrısı ve nikris (gut) ağrısı
17. Eklem ağrısı (Vecaülmefasıl)
18. Taban ağrısı
Hacı Paşa’nın ikinci bir Tıp kitabı da anlamayı kolaylaştırma anlamına gelen – Teshil – adlı eserdir. Bu
kitapta, mide ağrısı, kolikler, böbrek taşı ağrısı ve eklem ağrılarından bahsedilmiştir.
Sabuncuoğlu Şerafeddin Bedi’nin ağrı konusuyla ilgili kitabı, Kitab-ı Cerrahiyyet –ül Haniyye adını
taşımaktadır. Renkli minyatürlerle süslüdür. Hastaların, o devrin cerrahi tekniğine göre tedavisi ve
özellikle dağlama (koterizasyon) yöntemi üzerinde durulmaktadır.
14.yüzyılda yaşamış Geredeli İshak Murad 1390 yılında yazdığı Mümtehab–ı Şifa al-Tıb isimli kitabında
bitkiler ve cerrahi yöntemlerden söz ederken afyon için “acı ve ağrıları, tüm derdi teskin eder” terimini
kullanmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet devrinin din bilginlerinden olan Şeyh Muhammed bin Hamza, Hipokrat usulü
hekimliği benimsemişti.
Fatih devri yazarlarından Lütfullah bin Yusuf Halimi çok iyi Farsça bilmektedir. Halimi’nin eseri olan Kitab-
ı Farihsi-i Manzum-i Halimi adını verdiği bu eser, devrinin en iyi tıp kitaplarındandır. Bu kitapta da ağrı
tedavisinden bahsedilmektedir.
Fatih döneminde Lütfullah bin Yusuf Halimi’nin 1458 yılında yazdığı bir tıp kitabı vardır.
Fatih döneminden açılan Darüşşifa bir çok gelişmelere ön ayak olan bir sağlık kurumudur. Bu dönemde
Hamza, Süleyman ve Hızır gibi cerrahların yanında hem hekim hem cerrah Altunizade ve onun öğrencisi
Ahi Çelebi çeşitli cerrahi yöntemler üzerinde çalışmışlardır. Bu dönemdeki en önemli eserlerden birisi
Sabuncuoğlu Şerafeddin Bin Ali Elhac İlyas’tır. Kitabı Cerahiyyeti-ül Haniyye isimli yapıtında ağrı ve
anesteziden söz etmektedir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın saray hekimi Musa bin Hamun’un diş tababetine ait Türkçe eserinde ağrının
çok fazla olduğu zaman afyon, benç tohumu, mandagora ve kafur gibi anestezik ilaçların kullanılması
önerilmektedir.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne adını veren Cerrah Mehmet Paşa 3. Murat zamanında yaşamış ve 3.
Mehmet’i sünnet ederek 1575 tarihinde vezirlik mertebesine erişmiştir.
Türkiye’de ilk kloroform anestezisi 1864 yılında Musevi asıllı Dr. Castro tarafından uygulanmıştır. Miralay
Ahmet Remzi Bey farmakoloji ders kitabında eter anestezisinden söz etmiştir.
1900’den itibaren yayınların sayısında bir artma olmuştur. Bu dönemde Cemil Topuzlu ve Besim Ömer
Akalın’dan başka Rıza Nur, Burhanettin Toker, Kazım İsmail Gürkan ağrı konusunda yazılar yazmışlardır.
Çağlar Boyu Ağrı ;Ağrının tarihçesi 8
Türkiye de Algolojinin kuruluşu
Ülkemizde multidisipliner anlamda ağrı konusunda her tıp dalı içerisinde birçok hekim ve öğretim üyesi
çaba göstermiştir.
Ülkemizde ilk ağrı ünitesi 1986 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nde Prof. Dr. Serdar Erdine tarafından
kurulmuştur. 1990 yılında İatanbul Tıp Fakültesi Yönetim Kurulu’nun önerisi ve İstanbul Üniversitesi’nin
teklifi ile Yüksek Öğrenim Kurumu, Algoloji Bilim Dalı’nın kurulmasına karar vermiş ve ülkemizdeki ilk
Algoloji Bilim Dalı İstanbul Tıp Fakültesi’nde Prof. Dr. Serdar Erdine tarafından kurulmuştur. 2011 yılında
Algoloji Sağlık Bakanlığı tarafından yan dal ihtisası olarak kabul edilmiştir.O zamandan beri ülkemizde
algoloji uzmanları yetiştirilmektedir.
Türkiyede ağrı çalışmalarının öncüsü Türk Algoloji-Ağrı Derneği 1987 yılında kurulmuş olup o zamandan
bu güne hizmet vermektedir.Türk Algoloji Ağrı Derneği 1996 da Dünya Ağrı Klinisyenleri Dünya
Kongresini, 1999 da Avrupa Rejyonal Anestezi Dernekleri kongresini, 2001 yılında Dünya Ağrı Enstitüsü
Dünya Kongresini ve 2006 yılında Avrupa Ağrı Teşkilatları Federasyonu Avrupa Kongresini düzenlemiştir.
2018 yılında Dünya Ağrı Enstitüsü bünyesinde Dünya Ağrı Enstitüsü Türkiye Şubesi kurulmuş olup her yıl
Inteventional Pain İstanbul Sempozyum ve Kadavra kurslarını düzenlemektedir. 2023 28-30 Ekim
tarihlerinde Cumhuriyetimizin kuruluşun tam 100. Yılına denk gelecek şekilde Dünya Ağrı Enstitüsü 12.
Dünya Ağrı Kongresi Antalyada düzenlenmiştir.